İktidarımızın yapmakta olduğu bazı düzenlemelerle ilgili olarak, “AB’nin veya ABD’nin isteğiyle yapılıyor veyahut farklı gündemleri var” gibi zaman zaman haksız ve yanlış değerlendirmeler yapılıyor. Halbuki ülkemiz yeni düzenlemeleri, Dünya Endüstrisindeki değişim ve “Eşyadaki Dönüşüm” sebebiyle yapmak zorundadır. Tüm mal ve hizmet üretim normları ile devletle vatandaş arasındaki ilişkilerde standartlarımızı, AB standartlarının da ötesinde dünya standartlarına getirmeliyiz. Aksi halde dünyayı yakalayamayız.
Öncelikle genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Endüstride, Dünyamız Makineli Üretimden, Elektronik Üretime geçmekte. 1980’lerde başlayan bu dönüşüm, içinde bulunduğumuz yıllarda daha da belirginleşiyor. 1750–1800 yıllarında da Aletle Üretimden “Makineli Üretime” geçilmişti. Mal ve hizmet üretimi o zamana kadar el aletleriyle yapılmakta iken o yıllarda buhar ve elektriğin makinede kullanılmasıyla mal ve hizmet üretimi makineleşerek, pek çok alanda seri üretimler başladı. Makineli Üretime geçerek, hukukunu yenileyebilen ülkeler, halkına yeni yaşama alanı sağladılar. Buna ayak uyduramayan ülkelerin ekonomileri geriye gitti. Bir Örnek vereyim; elle (tezgâhla) dokumacılık sektörü 1900’lere kadar bizde ileri idi. Dokumada makineye geçen ülkelerle rekabet edemedi ve 1930’lu yıllarda Anadolu’da binlerce Dokuma Tezgâhının kapanmasına yol açtı. On binlerce vatandaşımız işini kaybetti. Fakat o tarihte dünya ile aynı makineleri kullanmaya başlayan sektörümüz yeniden yapılandı. Bugün Modern Türkiye’nin dünya ile yarışan Moda ve Tekstil sektörünün temeli o yeniden yapılanmadır.
Üretim, Ulaşım ve Haberleşmede yeni eşyanın kullanılmaya başlaması, o ülkelerin “Yaşama ve Yönetim tarzlarında” da dönüşümler getirdi. Müesseseleriyle bunlara ayak uyduramayan ülkeler tarih sahnesinden birer birer ayrıldılar.
Bugün ise Makineli Üretimden “Elektronik Üretime” yani Seri Üretimden “Kitle Üretimine” geçiliyor. Dünya ekonomisi ve yönetimler bu dönüşümün sancılarını çekiyor. Ülkemizde de bu dönüşüm yaşanmakta.
Kitle Üretimiyle; 1980’lere kadar 1–1,5 milyar insanın yoğun yararlandığı mal ve hizmet tüketiminden 4–4,5 milyar insan yararlanmaya başlıyor. Genel ve sivil kullanım amaçlı mal ve hizmetlere olan arz ve talep tüm dünyaya yayılıyor.
Kitle Haberleşmesiyle; Uydu yayınlarıyla, TV ve cep telefonları ve internet ortamıyla bilgisayarlar, ticari ve sivil haberleşmeyi geometrik olarak arttırdı. Meslek ve sosyal eğitim imkânı sınırsız olarak arttı. Öncelikle Gelişmiş ülkelerin vatandaşlarından başlayıp her alanda bilgi sahibi olan insan sayısı hızla artıyor. Üniversitelerin çoğalması “ Üniversal” bakışa sahip vatandaş sayısını çoğalttı. Eskiden ancak büyük şehirlerde bulunan bu vatandaşları, artık daha küçük yerleşim alanlarında, ilçelerde görmek mümkün, bu insanların yönetime katılma, ülke geleceğini paylaşma arzularına cevap verilmesi gerekiyor. Bu potansiyel, ülkemizin “Sürdürülebilir Üretim” ve verimli yönetimi için bir fırsata dönüştürülmelidir. Yeniden yapılanma ve Kalkınma Ajanslarıyla bunu hedefliyoruz.
Kitle Ulaşımıyla, 1980’lere kadar ancak sınırlı turizm ve zorunlu hallerde seyahat edilirken yeni büyük uçaklar, yeni havaalanları ve devletlerin liberal uygulamalarıyla her alanda ve amaçla kısa ve uzun süreli seyahat sayısı da geometrik arttı. Yeni 600 koltuklu ve uzun menzilli uçaklarla gelecek 20 yılda çok daha artacak.
1800-1900’lü yıllarda Makineli Seri Üretimin merkezi Avrupa ve Amerika oldu. Bugün Elektronik Kitle Üretiminin merkezi ise “Uzak Doğu” oluyor. Kitle Üretimi Merkezi Uzakdoğu olmakla beraber halen yakın coğrafyamızda ana tüketim alanı Avrupa-Rusya arasındadır.
1990’lı yıllarda ithalatımız içinde AB ülkelerinin oranı % 52 iken 2007 yılında % 34’e düşmüş ve Uzakdoğu ülkelerinden ithalatımız % 16,8 iken 2007 yılında % 36,3’e yükselmiştir. Pek çok Ülkelerde benzer değişim görülmektedir. Bunlar Kitle Üretiminin uzak doğuya kaydığının en somut göstergeleridir.
Bu gerçeği gören Hükümetlerimiz çok yönlü tedbirler alarak Lojistik altyapımızı hızla güçlendirmiştir. Özellikle Türk bayraklı gemilerini kara liste (Blacklist)’de olmaktan çıkararak gri listede, Dünyanın büyük ve ana limanlarına kabul edilen filo haline getirdik. Yoğun çabamızla yakın zamanda beyaz listede yerimizi alacağız. Bugün ülkemizin Kara-Deniz-Hava ve Demiryolu Lojistik altyapısı Avrupa’nın en güçlü taşımacılık gücü haline gelmiştir. Dünyadaki yeni Endüstri ve Tüketim merkezleri arasındaki fırsatları ülkemize kazandırmaktayız.
Hukuki normları aletli ve Makineli üretim üzerine kurulmuş olan Ekonomiler ve Yönetimler çeşitli sıkıntılarla karşılaşmaktalar. Ekonomisini, Yönetim anlayışını, yeni eşyaya uyarlayabilen ülkeler yarınları yakalayabilecek, diğerleri geri kalmaya mahkûm olacaklardır.
Kitle Üretimi, Kitle Haberleşmesi, Kitle Ulaşımı döneminde (Sanayi Ötesi) hemen her alanda parçalanma (desantralizasyon) eğiliminin güçleneceği görülüyor. Bu durum Dünya istikrarını ve geleceğini tehdit ediyor. Milletimiz köklü medeniyetimizin ışığında gelecek dönemin Üretim, Mülkiyet ve Yönetim Felsefesinde birliği, sevgiyi, verimliliği esas alan yeni prensipleri geliştirecektir.
Esasen bu gibi, eşyanın temel dönüşüm dönemlerinde ülke Ekonomistlerinin İşletme ve Toplum bilimcilerin, Sosyologların, Felsefe ve Yönetim Bilimcilerin makale, panel ve toplantılarla endüstriyel dönüşümün Dünya üzerinde sektörlere ve ekonomilere, dolayısıyla halkın yaşama tarzına ve Yönetimlere muhtemel etkilerini konuşmaları, müzakere etmeleri, yöneticilere ışık tutmaları beklenir.
Bugün, geleceğin kararlarını veren 35 ile 70 yaş arasındaki bizler, 30 yaş altındaki 35 milyon vatandaşımızın ve onların çocuklarının yaşayacakları, 2015–2030-2050’li yılların Türkiye’sini kurmaktayız. Bu yıllarda alacağımız kararlar çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşayacağı Türkiye’yi ve Dünya’yı şekillendirecek. Bizim yetiştiğimiz 60’lı, 70’li ve 80’li yıllar ile 2015 ve sonrası tamamen farklı dünyalardır. Biz dünün eşyası ile eğitildik, ürettik, o günlere uygun çevre ve hukuk düzeninde düşüncelerimiz ve algılamalarımız gelişti. Hâlbuki bugünün elektronik eşyasıyla yetişen 1980 sonrası doğumlu vatandaşlarımızın Dünya’yı algılamaları ve kullanma şekilleri farklı olacaktır.
Bizler milli ve manevi değerlerimizi koruyarak, yeni “Kitle Üretim/ Kitle Haberleşme/ Kitle Ulaşım” araçlarının kullanılacağı yenidünyanın, insanımıza, kardeşçe yaşama arzusu verecek Hukuk ve Yönetim Modelini geliştirmek zorundayız. Bu pek çok alanda mevcut uygulama ve düşüncelerimizi; yeni uyarlamalarla çağdaş Üretim/Haberleşme/Ulaşım araçlarının getirmekte olduğu dünya’ya entegre olmak demektir. Bunu yapamazsak çocuklarımız çağdaş bir Türkiye’de yaşayamazlar.
AK Parti ve Hükümet olarak amacımız; Ülkemizde Dünya ölçeğinde sürdürülebilir üretim, yaşama ve yönetim ortamını sağlamaktır.
Bunun için insanlığın geliştirdiği bilgisayar teknolojisini üretimden yönetime; resmi, ticari ve sivil her alanda her vatandaşımızın kullanacağı ortamı sağlamak zorundayız.
Bunun için yeni Üniversiteler açmak ve çağ nüfusunun % 75’ini lisans seviyesinde eğitime kavuşturmak zorundayız.
Bunun için Ekonomide-İdarede ve Siyasette “verimliliği” ön plana almalıyız.
Ekonomik dönüşüm tamamlanmadan, “İktisadi Demokrasi” yerleşmeden, “Siyasi Demokrasinin” yerleşmeyeceği bilinen bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle diğer alanlardaki düzenlemelerle beraber iktisadi düzenlemelere öncelik verdik. Bozulmuş ekonomik dengeleri yerli yerine oturttuk. Finans ve Bankacılık sistemini güçlendirdik. İç ve dış borç batağına saplanmış devletimizi, borçlarını zamanında ödeyen ve borç vadelerini kısaltan güce eriştirdik. Faizleri % 100’lerden % 18’e, Enflasyonu % 60’lardan % 8’lere indirdik. Ekonomiyle ilgili Yasa ve Yönetmelikleri düzenlemeye devam edeceğiz. Yeni Türk Ticaret Kanununu yakında parlamentoya getireceğiz.
Sosyal dilimler arasındaki gelir dağılımını düzelterek, alt dilimlerin GSMH’dan aldığı payları %2 ile %6 arasında yükselttik.
AB ile üyelik müzakerelerine başladık ve ilerliyoruz.
Cumhuriyet tarihi boyunca; ancak yarısı sulanabilen tarım arazilerimizin sulanması için gereken ön tedbirleri aldık. Limanlarımızı kiraya vererek verimliliklerini arttırdık. Demiryollarımızı geliştirdik, kendi çelik raylarımızı ve modern vagonlarımızı üretmeye başladık.
Yurtiçi uçak yolcusu sayısını 65 milyona yükselttik.
7500 km. duble yol yaptık. Ve gelecek 5 yılda, 7000 km. daha yapacak tedbirleri aldık. Böylece Yurtiçi ticareti arttırdık ve özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşlarımızın ürünlerini daha kolay pazarlama imkânı sunarak bölgede sınaî, ticari ve sosyal hareketliliği arttırdık.
Önceki yönetimlerin bozduğu Sosyal Güvenlik Sistemini, devlete yük olmayacak düzenleme için tedbirler aldık. Çocuklarımızın eğitimine özel önem verdik. 110.000 adet derslik yaptık. İlköğretim ve Lisedeki öğrencilerimiz için annelerimize eğitim yardımı yaptık, yapmaya devam ediyoruz.
Yeni Üniversiteler açtık. Çağdaş normlara göre en az her 500.000 nüfusa bir Üniversiteye sahip olmamız gerekir. Buna göre ülkemizin asgari 140 Üniversitesi olmalı. Bu konudaki açığımızı hızla kapatmak zorundayız. Üniversiteleri açmak yetmez, Onları çağdaş anlayışla yönetmek zorundayız. Bugün bazı Üniversitelerimiz duvarların arkasına çekilip, halktan uzaklaşmışlar. Zamanında belki uygun olan YÖK düzenlemesi yarının ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır. Rektör atama usulleri, Üniversitelerimizde seçimler ve kamplaşmalar meydana getirmekte, eğitim verimliliğini düşürmektedir. 80 Üniversitemizden hiçbirinin, bilimsel yayın açısından Dünyanın en iyi 100 Üniversitesi arasında geçmemesinden üzüntü duymaktayız. Üniversitelerimizin programlarının çağdaş normlara ve verimlilik ilkelerine uygun düzenlenmesi gerekir.
Sağlıkta aldığımız tedbirlerle pek çok gelişmiş ülkenin önüne geçtik. Daha iyi düzenlemeleri yapmaya devam edeceğiz.
Yapılan düzenlemelerde aksaklık varsa bunları yeniden gözden geçirmek boynumuzun borcudur. Nitekim bazı Taş Ocaklarının Maden Kanununda yaptığımız düzenlemeyi istismar ettiğini görüyoruz. Bu sebeple Maden Kanunu üzerinde yeniden çalışıyoruz. Tabii varlıklarımızın tahrip edilmesine asla göz yummayız. Tabiat varlıklarımız, çocuklarımıza bırakacağımız en önemli zenginliklerimizdendir.
Her alanda ülkemizi çağdaş dünya ile entegre etmek için yatırım ve düzenlemeler yaparken Siyasi Demokrasinin yerleşmesi için de gerekli tedbirleri almak zorundayız.
Her vesileyle ifade etmekteyiz Türkiye, Demokratik, Laik, Sosyal bir Hukuk devletidir.
Bu müesseselerimizin güçlendirilmesi ve yarının evrensel anlayışına uygun hale getirilmesi, ülkemizin daha gelişmesi ve halkımızın mutluluğu için temel teşkil etmektedir.
Demokrasi, toplumun tüm kesimlerinde ve tüm müesseselerinde, derneklerden vakıflara, meslek örgütlerinden sosyal örgütlere kadar yerleşmelidir. Bazı kesimlerde oluşmuş baronluklar, çağdaş demokrasi anlayışıyla bağdaşmamaktadır.
Laiklik, devletin bazı vatandaşlarını ikinci sınıf görme anlayışı olmaktan çıkmalıdır. Toplumumuz; Cumhuriyetimizi ve Parlamenter Demokrasimizi kadınıyla-erkeğiyle, yaşlısıyla-genciyle, dindarıyla-dindar olmayanıyla, Doğulusuyla-Batılısıyla, Kuzeylisiyle-Güneylisiyle el ele, gönül gönüle büyük mücadele ve fedakârlıklarla kurarak bugünlere getirdi. Yarınlara da aynı duygu ve birlik içinde götüreceğiz.
Liberal ve Sosyal Devlet, sloganda ve kâğıt üzerinde kalmayacak, hem Bakanlık birimleri ve hem de AK Belediyeler, muhtaç ve düşkün vatandaşlarımızı rencide etmeden, insan onuruna yakışır şekilde yardım ve bakımda bulunmaya devam edecektir. Verimlilik temelinde özel sektörün önündeki engelleri kaldırmaya devam edeceğiz. Bizim Medeniyetimiz İnsan Sevgisini Esas alan prensipler üzerinde yükselecektir.
Hukuk Devleti, ilkesi bir kesime imtiyaz anlayışından çıkarak tüm kesimleri hukukun güvencesine alacak normlara kavuşturulmak zorundadır. Güçlünün işini yürüttüğü, çetelerin Kanunların arkasına saklandığı düzeni hep birlikte çağdaş hukuk prensiplerine kavuşturacağız. Şirket görüntüsü altında bazı hortumcular, hukukun gücünü kullanarak çocuklarımızın haklarını gasp edemeyecekler.
Bunları yıllardır söylüyoruz. Söylemeye devam edeceğiz. Bu ifadelerin neresinde, Devletimizin Temellerini değiştirmek anlamı çıkar. Türkiye’yi hiç kimse ve hiçbir güç şu ya da bu ülkeye benzetemez.
Fakat AB yolunda bunca mesafe almış, Dünyanın 17. ekonomisi büyüklüğüne ulaşmış, bir güçlü ülkenin Başbakanının bilinen gerçekleri açıklaması, Üniversitede eğitim gören kızlarımız arasında sadece başlarını örttükleri için sınıf ayrımı yapılması gibi çağdışı bir uygulamanın bizim gibi gelişmiş ülkelerde olmaması gerektiğini belirtmesi, nasıl olurda laikliğe aykırı olur.
Her vatandaşımızın konuşabileceği, açık olan ve bilinen gerçekleri bir Başbakan söyleyemez mi? Bunu söyleyince devletin düzeninin değiştirileceği anlamı nasıl çıkıyor, bunu anlamak mümkün değil. Bunu çağdaş dünyada ve yarının dünyasında kimseye anlatamazsınız.
Siyasi Demokrasinin yerleşmesi, birbirimizi dinlemekten geçer. Herkes bu ülkenin 1. sınıf vatandaşıdır. Bazılarının kendilerini Siyasi demokrasinin hamisi rolünde görmesi uygun değildir. Siyasi Demokrasinin hamisi “Şuurlu Vatandaştır”, Millettir. Tüm kurumlar meşruiyetlerini halktan alır. Halkın Parlamento vasıtasıyla yaptığı yasalardan alır. Yasalar çağın ihtiyaçlarına cevap vermiyorsa, Halk parlamento vasıtasıyla yasalarını yeniden düzenler. Çok partili Demokratik, Laik, Sosyal Hukuk devleti yapımızın, çağdaş normlara kavuşması için en çok çaba gösteren Ak Parti ve onun her kademedeki kadrolarıdır.
Halkımızın tüm fertleri Çağdaş Cumhuriyetin gururlu vatandaşları olmakla övünmelidir.
Yapmakta olduğumuz düzenlemeler, ülkemizin dünyadaki itibarını yükseltecek düzenlemeler olacaktır. AK Parti ülkemizin ve milletimizin saygınlığını dünya ölçeğinde arttıracak adımlar atmaya devam edecektir.
Hükümetimiz ülkemizi vatandaşlarımızın yabancı ülkelerde Türk pasaportuyla gururla dolaşabileceği bir ülke haline gelmenin gayreti içindedir. Bu çabalarımız sürecektir.
Sonuç olarak hedefimiz;
Teknolojideki dönüşüme ve Dünya gerçeklerine uygun olarak, Toplumun sürdürülebilir mutluluk ve ülkemizin sürdürülebilir rekabet avantajları göz önünde tutularak seçim beyannamemizde açıklanan sivil, ticari, idari alanlardaki hukuki yenilikleri ülkemize kazandırarak vatandaşlarımızın dünyanın saygın bireyleri olarak Milletler camiası içinde yerini almasıdır. Resmi ve sivil tüm kesimlerle el ele, gönül gönüle bu hedefe ulaşacağımıza inanıyoruz.